19 Mart 2018 Pazartesi

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat

Posted by seyreyle  |  at  Mart 19, 2018

EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT

Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat (Ehlü’s-sünne ve’l-cema’a) kavramı ‘sünnet ve cemaat mensupları,taraftarları’ anlamına gelmekte olup kısaca ehli sünnet şeklinde kullanılmaktadır.
Bu kavram üç terimden oluşmaktadır: terimdeki ehl/ehil kelimesi ‘insanın eş ve çocuklarından oluşan aile, yakın akrabalar; bir soya, dine, mesleğe, eve ve beldeye mensup olanlar’ demektir. Arap dilinde iyi veya kötüayrımıolmaksızın kelime anlamıyla “yol,siretgelenek,adet ve başlatılan tarz ve çığır” anlamına gelen sünnet kelimesi İslam’la birlikte dini bir anlam kazanmış; Hz.Peygamber’in dini beyan, tutum ve davranışlarının özel adı olmuştur.
Bir isim tamlaması olarak Kur’an’da ve hadislerde bulunmayan Ehl-i Sünnet ismi, sünnete mensup olanlar, sünneti benimseyenler yahut sünnette geçen prensiplere bağlı olup onu uygulayanlar anlamını ifade eder.
İlk Örnek:İbn sirin’e ait olup bununla toplumu sünnet taraftarları ve bid’at taraflarları şeklinde ikiye ayırdığı anlaşılmaktadır. Yine Hasan el Basri de bu kavramı kullanmıştır. Öte yandan ehli sünnete mensup kimse anlamına gelen “Sünni” kelimesi ise ehli sünnet tabirinden önce kullanılmış ve bununla ‘sünnete mensup olanlar’ kastedilmiştir.
Sünni terimini ilk olarak tabiinden Said b. Cübeyr tarafından bazı sahabenin henüz hayatta olduğu sıralarda kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim Said’den gelen bir rivayette oğlunun fasık bir Sünni ile dostluk kurmasını, ibradetlerini yerine getiren ve fakat bid’at ehli olan bir kimseyle dostluk kurmasına tercih ettiği belirtmektedir.
Her dönemde Müslüman toplumun kahir ekseriyetini oluşturan Ehli sünnet grubu, kendilerini ifade etmek üzere “ ashabu’l hadis, ashabu’s süne, Ehlul hak, ehlul isbat, fırkai Naciye, es-sevadül azam (büyük çoğunluk), ehlüs süne vel cemaa vel asar, ehlül hadis ve’s süne, ehlüs süne vel istikame” gibi bazı övgü isimleri kullanmıştırlar.
Ehl-i sünnet vel cemaat terkibinin, önce Ahmed b. Hanbel , sonra da ibn kuteybe Döneminde yerleştirdiği, Eşarinin de Müslümanların ana gövdesini ifade etmek üzere yukarıda belirtilen isimlerin kullanıldığı bilinmektedir. Maturidi kelamcısı Ebü-l-Leys es-Semerkandi de ana grubu isimlendirmek üzere ehli sünnet vel cemaat terkibini kullanmışve onunla birlikte bu sonucu isimlendirme diğerlerinden daha çok benimsemişler.
İslam mezhepleri tarihinde bir grubun kendisini nasıl isimlendirdiği kadar diğer grupların onu nasıl andıklarıda önem arz etmektedir. Nitekim muhalif taraftarlardan ehli sünnete bir takım isimler vermişlerdir. Bu isimler, diğer grupların ehli sünneti nasıl gördükleri hususunda bize bilgi vermektedir. Mesela Mu’tezile, herşey gibi kulların iradi fillerininde Allah’ın kader ve kazası ile olacağını belirttiği için Ehli sünneti Mücbire; yine Allah’ın sıfatlarını olduğu gibi kabul ettiklerinden dolayı da müşebbihe şeklinde isimlendirilmiştir. Ayrıca Mürcie ekolüne mensup bazı alimler, Selefiyye ve Eşariyye mensuplarını “İnşallah müminim” dediklerinden dolayı Şukkakiyye (Şüpheciler) diye anmıştır.
Şia (Rafiziler) ise, onlara, sıradan Müslümanları teşkil ettiklerini düşünerek Ehl-ül Amme ; devlet başkanının seçim yoluyla belli olacağını benimsemeleri sebebiyle Nasıbe adını vermiştir.
Öte taraftan Allah’a atfedilen sıfatlar konusundaki tutumları sebebiyle “Sıfatiyye” de denilmiştir.
Ehli sünnet vel cemaat terkibi ve onu ifade eden diğer isimler, hicri 3.Yüzyılın başından itibaren Müslümanların büyük çoğunluğunu oluşturan zümreler için yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır.
Bu topluluk hakikatte bir topğluluk deil, Hz.Peygamberin ve ashabının yolunu takip eden büyük çoğunluktur. Ehli sünnet, dinde bid’atlerin ve çeşitli fikirlerin ortaya çıkmasından sonra sünnetin savunulması ve ümmetin bütünlüğünün korunması hareketi olarak ortaya çıkmıştır.

EHLİ SÜNNET ZİHNİYETİNİN OLUŞUMU
Siyasi ve ,itikadi yönleriyle Ehl-i Sünnet vel cemaat, Haricilik, Şia, Kaderiyye ve özellikle Mu’tezile gibi aykırı grupların zuhurundan sonra ortaya çıkmıştır. Bu yapının oluşması ve İslam ümmetinin büyük çoğunluğunu ifade etmek üzere EHLİ SÜNNET VE-L CEMAAT isminin kullanılmasından uzun bir süreç yaşanmıştır. Özellikle Hz. Osman’ın şehit edilmesi (ö.656) Hz. Alinin (ö.661) Dönemindeki Camel ve Sıffın savaşları, Hakem Olayı gibi siyasi olaylar ile Hariciler, Şia, Cebriye, Kaderiyye, Mu’tezile gibi siyasi-itikadi farklı gruplaşmaların zuhuru, bunların İslam toplumunu derinden etkilemesi ve bunlara karşıı Müslümanların arasında bir tepki meydana gelmesi gibi etkenler doğal olarak Müslümanların genel dini anlayışlarında yer alan alimlerin de harekete geçmelerine, derlenip toplanmalarına sebebiyet vermiştir.

İfrat nedir?
(Bir Konuda Aşırıya Kaçma,İleri Gitme,Aşırılık)
Tefrit nedir?
(genellikle tutum ve davranış için) gereğinden aşağıda kalma durumu

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hz. Ali ve Abdullah b. Ömer gibi alim sahabenin ortaya çıkan itikadi problemler hakkında ayrıkırı görüşleri ileri sürenlerle fikri tartışmalarda bulunmaları; bunu yaparken ‘’İfrat ve Tefritten’’ uzak ve dengeli bir tutum izlemeleri Ehli Sünnet zihniyetini ve tutumunun oluşumunda yol gösterici olmuştur. Mesela Hz. Ali, büyük günah işleyen bir kimsenin dini konumu hususunda Haricilerle fikri mücadelede bulunmuş ve böylesi bir müminin asla küfre nispet edilmeyeceğini ısrarla vurgulamışitır. Nitekim Sıffin’de kendisine isyan edem Şam valisi ve taraftarlarını tekfir etmeyip ‘’hata eden din kardeşlerimiz’’ olarak açıklaması da ‘mümin olduğunu kabul ettiği taktirde günahı sebebiyle bir kimsenin tekfir edilmeyeceği’’ şeklinde Sünni prensibin oluşmasında etkili olduğu söylenebilir. Abdullah b. Ömer de, kaderin iman esaslarından olduğunu vurgulamış ve kaderi inkar eden Ma’bed el-Cüheni’den uzak durmuştur.

Ehli sünnet’in inançla ilgili prensiplerinin ortaya konulması ve onlarla ilgili önemli yorumlar getirilmesi konusunda en mühim şahsiyetlerden birisi hiç şüphesiz, fıkıh ve akaid esasları sahasında engin bir bilgiye sahip olan büyük alim EBU HANİFE(Numan b. Sabit)’tir. Kendisi ehl-i sünnet’in büyük bir bölümünün tabi olduğu kendi adıyla maruf fıkhı mezhebin imamı olup, itikadi düşünceleriyle oldukça önemli yere sahiptir. Görüşleri eserleri vasıtasıyla günümüze kadar sağlıklı bir şekilde gelebilmiştir. Eserlerinde o; tevhid, diman-İslam, ilahi sıfatlar, Kur’an, nübüvvet, iman-amel ilişkisi, mucize, keramet, ahret, şefaat gibi konularda ayetler ve sahih hadislere dayalı bilgiler vermiştir. Bunlara ilaveten sahabe arasında cereyan eden çekişmeler hususunda konuyu Allah’ın ilmine havale ederek tarafsız kalması ve Müslüman cemaatle birlikte hareket etmenin gerekliliği gibi siyasi tutumu; Kur’an’ı mana ve lafız olarak ikiye ayırarak Kur’an’ın mana açısından mahluk olmadığı açıklaması, kulların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığı, büyük günah işleyenin günahkar mümin olduğunu, Allah’ın ahrette görüleceğini savunması gibi itikadi görüşleriyle de ehli sünnet prensiplerinin oluşturan itikadi mezheplerden Hanefi-Maturidi geleneğin zeminini oluşturmuştur. Netice olarak yukarıda adı geçen sahabe, tabbin tebei tabiinin önde gelen şahıslarının kanaat ve tutumları siyasi alande hem Ehli sünnet zihniyetinin şekillenmesinde hem Sünni akidenin ana çizgilerinin oluşumunda rol oynamıştır.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SELEFİYYE
Sözlükte ‘’ önce gelmek, geçmek, geçmişte kalmak’’ anlamıdaki selef kelimesinden gelen Selefiyye ‘’ geçmiş insanlar, soy, fazilet ve ilim bağlamında önce gelip geçen’’ demektir. Bu anlam da ‘halef/sonra gelen’ kelimesinin zıddıdır. Terim olarak Selefiyye ise, itikatta Rasulullah ve sahabeye uyan tabiin, mezhep imamları, fukaha ve muhaddislerin yolu şeklinde tanımlanmıştır. Selefiyye, ‘’Eseriyye, Ehlü’l Hadis, Ashabu’l Eser, Sahibü’s-Sünne’’ isimleriylede anılmıştır. ‘’Sahabe ve tabiin mezhebinde bulunan fakih ve muhaddislerin yolu’’ şeklinde de tanımlanan Selefiyye ayrıca ‘’Ehl-i Sünnet-i Hassa’’ olarak da bilinir. Bu ekolün mensupları kendilerini ‘’ Ehlüs süne, ehlül hadis ves sünne, Ehlül hak, gibi terkiplerle anarken muhalifleri onları nakilciler anlamında Eseriyye, doğru yanlış ayırmadan buldukları nakle göre amel edenler manasında HAŞVİYYE ve naslardaki teşbih ile alakalı hususları te’vil etmeyip kabullendikleri için Müşebbihe olarak adlandırmışlardır. Ayrıca Selefiyye Allah’ın zati, fiili, haberi tüm sıfatlarını kabullendiği için Sıfatiyye olarakda isimlendirmişlerdir. Alimler bu sıfatları kabul ettikleri için Sıfattiyede anılmışlardır.



SELEFİYYENİN ORTAYA ÇIKMASI VE TEŞEKKÜLÜ
Raşit halifeler döneminde İslam devletinin sınırlarının genişlemesi sonucunda Müslümanlar, değişik din ve kültürlere mensup insanlar ve topluluklarla karşılaşmıştı. Farklı din ve kültürlere mensup olan bu insanlar ya din olarak benimsemek veya kendi din ve kültürlerinden kalıp eleştirmek maksadıyla İslam’la ilgilenmeye başlamışlardı. 2/8. Yüzyıl başından itibaren cehmiyye ve Mutezile mensupları İslam’ı red ve tenkit eden gruplarla fikren mücadelede bulunurken, zaman zaman onların kullandıkları dil, akli istidlaller ve terimlerle, savundukları düşünce ve tezlerin yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyorlardı.

About the Author

Write admin description here..

0 yorum:

Her Gün Bir Ayet Bir Hadis.

BİR HADİS
“Hiçbiriniz, yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın.” Hadis-i Şerif [Buhârî, Nikâh 111, Cihâd 140; Müslim, Hac 424. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ’ 16, Fiten 7.]
BİR AYET
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla ᅠᅠ Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez (A'raf:31)

Katkıda bulunanlar

YAYINLARIMIZA GÖZ ATIN

İnsan Bir Amaç İçin mi Yaratıldı

İnsanın yaratılmasında bir amaç varmıdır yoksa kendi kendine bu dünya ile bereber rastgele mi oluştu? Ne kadar güzel bir soru aklın bile a...

Duyuru

Sitemize Hoşgeldiniz! İlmihal,ilahi,kasideler,dualar vb islami bilgileri bulabilirsiniz. Görüş ve önerilerinizi bize msj atarak belirtebilirsiniz.

back to top